Haber

Berlin, barış için yürüdü: ‘Savaşın bedelini halk ödüyor’

İSTANBUL – Almanya’da barış örgütleri ve birçok demokratik kurumun öncülüğünde binler, Ukrayna ve Filistin’de devam eden savaşların acilen durdurulması ve diplomatik görüşmelerin başlaması talebiyle, 3 Ekim’de başkent Berlin’de bir araya geldi. ‘Savaş bir daha asla-silahlar sussun’ barış inisiyatifi tarafından yapılan, aralarında Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu’nun (DİDF) da olduğu bir dizi örgüt ve kurumun öncülüğünde gerçekleştirilen barış eylemine 40 binden fazla kişinin katıldığı açıklandı.

Yürüyüşün ardından barış eylemine ilişkin değerlendirmelerini paylaşan DİDF Yürütme Kurulu Üyesi Hüseyin Avgan, Ukrayna ve Ortadoğu’da barışın sağlanması ve Almanya hükümetinin savaş ve silahlanmayı büyüten politikasına son vermesi talepleriyle yapılan yürüyüşte, Almanya’nın İsrail ve Ukrayna’ya askeri ve siyasi desteği ile ABD’nin savaş kışkırtıcısı politikasına ortak olmasının da eleştirildiğini anlattı.

“Birçok başka ülkede olduğu gibi Almanya’da da halkın çoğunluğunun beklenti ve talepleri ile egemen siyaset ve iktidarın politikası uyuşmuyor” gözlemini paylaşan Avgan, “Alanda toplanan 40 bin kişi, aslında barış isteyen ve hükümetin izlediği politikaya tepki duyan çok daha geniş kesimin beklenti ve taleplerine tercüman oldu” değerlendirmesinde bulunarak “Barışı daha güçlü savunmaya ihtiyaç var” diye konuştu.

DİDF Yürütme Kurulu Üyesi Hüseyin Avgan ile Berlin’deki barış yürüyüşünü ve dünyada devam eden savaş ve çatışmalar karşısında yükselen barış talebini konuştuk….

‘SİLAHLANMANIN BEDELİNİ BAŞTA EMEKÇİLER OLMAK ÜZERE HALK ÖDÜYOR’

DİDF Yürütme Kurulu Üyesi Hüseyin Avgan ve Berlin’deki yürüyüşten bir kare: “Emperyalist savaş operasyonlarına hayır! Sosyal kesintiler yerine silahsızlanma!”

Aralarında DİDF’in de olduğu bir dizi örgüt ve kurumun öncülüğünde 3 Ekim Perşembe günü Almanya’nın başkenti Berlin’de bir barış yürüyüşü yapıldı. Yürüyüşün amacı neydi, yürüyüşte hangi talep ve çağrılar dile getirildi?

Ukrayna’daki savaşın başlamasından sonra kurulan ‘Savaş bir daha asla-silahlar sussun’ adlı barış inisiyatifi tarafından yapılan barış eylemi, iki temel talep ve çağrı içeriyordu. İlki, Ukrayna ve Ortadoğu’da silahların susması ve barış ortamının sağlanması. İkincisi de, Alman hükümetinin savaşı ve silahlanmayı büyüten politikayı sonlandırması. Bu çerçevede hem Almanya’nın İsrail ve Ukrayna’ya askeri ve siyasi desteği hem de ABD’nin savaş kışkırtıcısı politikasına ortak olması eleştirildi.

Özellikle orta menzilli füzelerin Almanya’ya konuşlandırılması planının içerdiği tehlikeye dikkat çekilerek bunun kabul edilemeyeceği mesajı verildi. Barış eyleminde dile getirilen bir başka konu da, hükümetin savaş ve silahlanma politikasının ülke içinde halkın çalışma ve yaşam koşullarına yönelik yarattığı tahribat oldu. Savaş ve silahlanmanın bedelini başta emekçiler olmak üzere halkın ödediğine, ekonomik ve demokratik hakların budandığına işaret edildi ve yine milliyetçiliğin, halklar arasında önyargı ve düşmanlığın körüklenmesinin kabul edilemez olduğu vurgulandı.

‘HALKIN ÇOĞUNLUĞUNUN TALEPLERİYLE İKTİDAR POLİTİKASI UYUŞMUYOR’

3 Ekim’de düzenlenen yürüyüşe olan katılım ve ilgiyi siz nasıl değerlendirirsiniz? Yürüyüş sırasında polisin herhangi bir müdahalesiyle ya da karşı eylemcilerle karşılaştınız mı? Sizce ülke kamuoyu, medyası ve siyasetinin yürüyüşe olan yaklaşımı nasıldı? Yürüyüşte dile getirilen çağrı ve taleplerin yeterince görünür olduğunu söyleyebilir miyiz?

Eyleme farklı kentlerden 40 binin üzerinde insan katıldı. Aynı inisiyatifin bir yıl önce de benzer taleplerle yine Berlin’de yaptığı eyleme 20 bin kişi katılmıştı. Alanda toplanan 40 bin kişi, aslında barış isteyen ve hükümetin izlediği politikaya tepki duyan çok daha geniş kesimin beklenti ve taleplerine tercüman oldu. Birçok başka ülkede olduğu gibi Almanya’da da halkın çoğunluğunun beklenti ve talepleri ile egemen siyaset ve iktidarın politikası uyuşmuyor. Yapılan anketler de, yüzde 70’e varan çoğunluğun barıştan yana olduğunu ve hükümetin savaş politikasından memnun olmadığını gösteriyor. Hükümet ortaklarının ve ana muhalefetteki Hıristiyan Demokratların tabanının da savaş-silahlanma politikası ve onun yarattığı sonuçlara tepkileri var.

Eylem, hükümeti ve güvenlik güçlerini rahatsız etse de özel bir müdahale olmadı. Ancak yürüyüş başlamadan önce, ülkede artık geleneksel hale gelen ‘Yahudi düşmanı slogan ve pankart taşınmasına izin verilmeyeceği’ uyarısı yapıldı.

‘DAYATILAN SAVAŞ POLİTİKASI ALMANYA’DA DA ETKİLİ OLDU’

Siz daha genel anlamda Almanya’nın Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin yaklaşım ve politikalarını nasıl değerlendirirsiniz? Son bir yılda federal hükümet ve kamuoyunun bu savaş ve çatışmalara yaklaşımında bir değişim olduğunu söylemek mümkün mü?

Almanya’da büyük sermayenin önemli bir kesimi ve bunların siyaset alanındaki temsilcileri başlangıçta Ukrayna savaşına bu derece müdahil olmayı ve Rusya ile ilişkilerin bıçak gibi kesilmesini pek de arzulamıyorlardı. Çünkü Rusya ve yanı sıra Çin ile süren ekonomik ilişkiler, bir ihracat ülkesi olan Almanya’nın sanayisi ve Alman sermayesinin çıkarları için değerliydi. Nitekim Ukrayna’da savaş başlamasa aynı günlerde Rusya-Almanya arasında inşa edilen Kuzey Akım 2 doğalgaz hattı işlemeye başlayacaktı ve savaşın ilk haftalarında Alman hükümeti bu hattın kapatılması yönündeki ABD baskısına itiraz edip direnmeye de çalıştı. Ancak ABD ve İngiltere tarafından Almanya ve diğer NATO ülkelerine dayatılan savaş politikası ve Avrupa’nın Ukrayna’ya daha aktif askeri destek verme yönündeki baskıları Almanya’da da etkili oldu. ABD’den bağımsız bir tutum ve politik hat izleme yönündeki istekler, dünyadaki dengeler gözetilerek rafa kalkmak zorunda kaldı. Ve yakın zamana kadar hakim olan ve (Almanya’nın eski başbakanı Angela) Merkel şahsında ifadesini bulan strateji, ülke içinde ABD ile yakınlaşmaya gönüllü siyasi partilerin de savaş çığırtkanlığı ve ‘Almanya’nın güvenliği’ demagojisi ile güncellenerek, Almanya’yı hızla savaşın aktif destekleyicisi ve çok ciddi bir silahlanma yatırımı hamlesine dönüştü.

Ukrayna’ya yönelik aktif destek tutumu ve gerek Rusya gerekse Çin ile ekonomik ve siyasi ilişkilerin koparılması konusundaki politika ilk önce daha geniş taraftar bulsa da aslında başından beri farklı toplumsal kesimlerin farklı gerekçelerle bu çizgi değişikliğine itirazları ve muhalefeti de vardı. Bu yelpaze, çalışma ve yaşam koşulları bozulan emekçiler ve savaş karşıtı ilerici sol siyasi çevrelerden eski düzenleri bozulan orta ve büyük sermaye kesimleri ve onların siyasi temsilcilerine kadar geniş bir kesimi içeriyor. Öyle ki ırkçı, aşırı sağcı AfD de hükümetin Ukrayna savaşına dahil olması ve Rusya’ya yaptırımlar yüzünden ülke ekonomisinin zarar gördüğü propagandası ve savaş karşıtı söylemlerle bu tepkileri siyaseten kullanarak oy artışını hızlandırabildi. Son bir yılda hükümetin ABD ile uyumlu savaşçı ve militarist politikalarına tepkilerin ve muhalefetin daha da büyüdüğü görülüyor. Hem üretime, ihracata ve ucuz enerjiye ihtiyaç duyan Alman ekonomisini zorlaması hem de aşırı savunma harcamaları yüzünden ekonomik, demokratik sosyal hakların kısıtlanması geniş bir kesimde hoşnutsuzluk ve tepkileri çoğaltıyor. Hükümet partileri açısından ise bu tepkilere rağmen savaş ve silahlanma politikasında bir değişiklik söz konusu değil. ABD ile uyumlu bir stratejide ısrar etmeye ve direnmeye çalışıyorlar.

‘İSRAİL’E TEPKİLERE KARŞI CADI AVI YÜRÜTÜRCESİNE SERT TUTUM ALINIYOR’

İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları da bugün itibarıyla tam bir yıldır devam ediyor. Siz Almanya’nın buna ilişkin yaklaşım ve politikalarını nasıl değerlendirirsiniz? Son bir yıl içinde Almanya federal hükümeti ve kamuoyunun bu savaş ve çatışmalara yaklaşımında bir değişim olduğunu söyleyebilir miyiz?

İsrail’in bölgede savaş ve çatışmaları yeniden aktive etmesi konusunda ise Almanya hem geleneksel İsrail politikası hem de dünyada güncellenen yeni dengeler gereği tereddütsüz İsrail hükümetinin yanında oldu ve olmaya devam ediyor. ‘İsrail’in haklı bir savunma savaşı verdiği’ empoze edilmeye çalışılıyor ve İsrail hükümetine karşı eleştiri ve tepkilere karşı adeta cadı avı yürütürcesine çok sert tutum alınıyor. Sadece Arap kökenli vatandaşların veya sol, sosyalist siyasi çevrelerin İsrail saldırılarına yönelik tepki ve protestoları değil, İsrail hükümetini eleştiren Alman, İsrailli ve diğer aydın, sanatçı, akademisyen vb. kesimler de ciddi bir baskı ve sansürle karşılaşıyor. Ancak Ukrayna politikası kadar olmasa da İsrail hükümetinin gözü kapalı desteklenmesi şeklindeki hükümetin tutumuna karşı tepkiler de, İsrail saldırılarının dozunun artmasıyla paralel olarak son aylarda genişliyor.

‘BU BARIŞ MÜCADELESİNİN PARÇASI OLMAYI SÜRDÜRECEĞİZ’

Siz DİDF olarak barış talebini dile getirmek için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz ya da yapmayı planlıyorsunuz?

DİDF, Almanya’da yaklaşık 50 yıldır faaliyet sürdüren bir göçmen örgütü ve Türkiyeli emekçilerin Alman ve diğer uluslardan işçilerle birliğini ve ortak geleceğini merkeze alarak sendikalar, barış inisiyatifleri, ırkçılık karşıtları ve ilerici toplumsal güçlerle birlikte çalışmalar yürütüyor. Geçmişten bu yana Alman barış hareketinin önemli bir parçası oldu.

Dünyanın savaş sarmalına girdiği, militarist politikaların hız kazandığı bu dönem, milliyetçiliğin, halklar arasındaki önyargı ve düşmanlıkların da körüklenmesini beraberinde getiriyor. Bu yüzden savaş yanlısı ve milliyetçi politikaya karşı, yerli ve göçmen halkın ortak yaşamı ve taleplerini daha güçlü savunmak büyük önem taşıyor. Biz de bu konuda bir göçmen örgütü olarak hem savaş yanlısı ve militarist politikaların emekçiler üzerinde yarattığı tahribata karşı gelişen muhalefetin bir parçası olmaya hem de milliyetçi bölünme ve kutuplaşmaya karşı birliği güçlendirmeye çalışıyoruz. Ülke çapında veya tek tek kentlerde faaliyet gösteren barış inisiyatifleri içinde aktif ve istikrarlı olarak yer alan tek göçmen örgütüyüz, ilerici sendikacılarla birlikte de ayrıca inisiyatifler oluşturmaya ve barış talebini daha güçlü savunmaya çalışıyoruz. Geçtiğimiz aylarda gençlik örgütümüz ‘100 milyar euro silahlanmaya değil gençliğe’ mottosuyla bir kampanya sürdürdü ve bütçenin savaşa değil eğitim, sağlık ve sosyal ihtiyaçlara harcanması talebini yaygınlaştırmaya çalıştı.

Almanya’da önümüzdeki dönem savaş ve silahlanma politikasına karşı barış mücadelesinin daha da güç ve yaygınlık kazanacağını söyleyebiliriz. Barış inisiyatifi orta menzilli füzelerin Almanya’ya yerleştirilmesi planına karşı ciddi bir mücadeleye hazırlanıyor, biz de DİDF olarak bu barış mücadelesinin parçası olmayı sürdüreceğiz.

haber-bozcaada.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort